Yazar "KARA, Nalan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 4 / 4
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Gazete Kuryelerinde Uyku Kalitesinin Ruhsal Belirtiler ve Yaşam Kalitesi Üzerine Etkisi(2016) KARA, NalanAmaç: Alışılmışın dışında çalışma saatleri, uyku bozukluğu, ruhsal sorunlarve yaşam kalitesinde düşüklük ile ilişkili bulunmuştur. Bu çalışmada,sürekli erken saatlerde kalkan gazete kuryelerinde uyku bozukluğunun,ruhsal belirtiler ve yaşam kalitesi üzerindeki etkisinin incelenmesi amaç-lanmıştır.Yöntem: Ankara'da bir medya şirketine bağlı çalışan 35 gazete kuryesiile, kontrol grubu olarak yaş, cinsiyet ve çalışma süresi açısından eş-leştirilmiş ve olağan saatlerde çalışan 35 sağlıklı birey çalışmaya alındı.Tüm bireyler, demografik bilgi formu, Belirti Tarama Listesi (Scl-90-R),Pittsburg Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ) ve Kısa Form-36 (SF-36) ile de-ğerlendirildi.Bulgular: Gazete kuryelerinde Scl-90-R somatizasyon alt ölçeği vePUKİ uyku süresi bileşeni puanları kontrol grubundan anlamlı olarakyüksek; SF-36 fiziksel rol güçleri boyutu puanı kontrol grubundan anlamlıolarak düşük bulundu. PUKİ toplam ve alt bileşen puanları ileScl-90-R genel belirti düzeyi ve alt ölçek puanları arasında istatistikselolarak anlamlı pozitif; PUKİ toplam ve alt bileşen puanları ile SF-36 boyutlarınınpuanları arasında negatif korelasyon saptandı.Sonuç: Bu çalışma, sürekli erken kalkmanın, uyku bozukluğu, ruhsal belirtilerve düşük yaşam kalitesi ile ilişkili olabileceğini göstermektedir.Sürekli erken saatlerde çalışanlarda uyku kalitesini arttırmaya yönelikönlemler, ruh sağlığı ve yaşam kalitesini iyileştirebilir. Gelecek çalışmalar,alışılmışın dışındaki saatlerde çalışan farklı meslek gruplarında uykukalitesini arttırmaya yönelik müdahalelerin ruh sağlığı ve yaşam kalitesiüzerindeki etkilerini incelemeye yönelik olmalıdır.Öğe Sağlık Kaygısının Eşlik Ettiği Bir Yaygın Anksiyete Bozukluğu Olgusunun Bilişsel Davranışçı Terapisi(2014) KARA, NalanGiriş: Yaygın Anksiyete Bozukluğu (YAB), kronik seyirli ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyen bir ruhsal bozukluktur.YAB sıklıkla diğer psikiyatrik bozukluklarla birlikte bulunur ve bu durum tanıyı, tedaviyi ve gidişi karmaşıklaştırır. Buolgu sunumunda sağlık kaygısının eşlik ettiği bir YAB hastasının Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT)'si sunularak ve böyledurumlarda BDT'nin yeri tartışılmıştır.Olgu: Yirmi dört yaşında erkek hasta sağlık ve yaygın kaygıları nedeni ile başvurdu. Yedi yıl önce kendisinde bazı fizikselbelirtiler fark etmeye (karın ağrısı, mide bulantısı) başlamıştı; bu belirtiler nedeniyle hasta olacağını, ameliyat geçireceğinive öleceğini düşünüyordu. Belirtiler nedeni ile sık doktora başvuruyor, bir hastalık çıkmayınca rahatlıyor, ancak fizikselbelirtileri oldukça korkuları tekrarlıyordu. Sağlık kaygılarının yanında çeşitli durumlarda başına kötü olayların gelebileceğineilişkin korkular yaşıyordu. Hastaya paroksetin 20 mg/gün başlandı ve BDT sürecine alındı. Terapi süreci değerlendirmeve olgu formülasyonu ile başladı, terapi hedefleri belirlendi ve BDT ve anksiyete hakkında psikoeğitim verildi. Maruzbırakma ve yanıt önleme (exposure-response prevention-ERP) ile tekrarlayan doktor başvuruları engellendi. Sağlık vediğer kaygıları ile ilgili bilişsel yeniden yapılandırma teknikleri uygulandı.Sonuç: YAB'ye eşlik eden sağlık kaygısında BDT'nin tek başına ya da ilaç tedavisinin yanında etkin bir tedavi yöntemiolabileceği göz önüne alınmalıdır.Öğe Şizofrenide duygu dışavurumu: Sosyodemografik ve klinik özellikler ile ilişkisi(2014) KARA, NalanAmaç: Bu çalışmada DSM-IV-TRye göre tanı almış birgrup şizofrenik bozukluğa sahip bireyde ve bu bireylerinyakınlarında duygu dışavurumu düzeyleri bunun sosyodemografik ve klinik değişkenlerle ilişkisinin incelenmesihedeflenmiştir.Materyal ve Metot: Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim veAraştırma Hastanesi Psikiyatri Kliniğine başvuran veDSM-IV-TR tanı ölçütlerine göre şizofreni tanısı almışolan 69 hasta ve birinci dereceden yakını çalışmayaalındı. Hastalara sosyodemografik bilgi formu, DSM IVEksen I Bozuklukları İçin Yapılandırılmış Klinik Görüşme(SCID-I), Pozitif Semptomları Değerlendirme Ölçeği(SAPS), Negatif Semptomları Değerlendirme Ölçeği(SANS) ve Duygu Dışavurumu Düzeyi Ölçeği (LEE),hasta yakınlarına ise Duygu Dışavurumu Ölçeği (DDÖ)uygulandı. Bulgular: 69 hastanın 41i (%59,4) erkek, 28i (%40,6)kadın, yaş ortalaması 35,4±8,6, ortalama hastalık süresi9,2±6,4 yıl idi. Hastaların % 59,4ü (n=41) ilk ataksonrası tekrarlayan ataklara sahipti. Tekrarlayan psikotikatakları olan hastalarda eleştirellik/düşmanlık (p=0,019)ile toplam DDÖ (p=0,012) düzeyleri daha yüksekti.İntihar girişimi ile eleştirellik/düşmanlık arasında pozitifkorelasyon saptandı (p=0,044). SAPS puanı ile toplamDDÖ (p=0,031), SANS puanı ile eleştirellik/düşmanlık(p=0,042), aşırı ilgi/koruma-kollama (p=0,042) ve toplam DDÖ (p=0,016) puanları arasında pozitif korelasyonsaptandı. SAPS puanı ile hoşgörü/beklenti (p=0,001),SANS puanı ile müdahalecilik (p=0,031), hoşgörü/beklenti (p=0,003) ve toplam LEE (p=0,015) düzeyleriarasında pozitif korelasyon saptandı. Sonuçlar: Ailede duygu dışavurumunun yüksek olmasışizofreninin seyrini olumsuz etkileyebilmektedir. Şizofreni hastalarının tedavilerinde aile faktörünün göz önündebulundurulması ve duygu dışavurumunu azaltacak psikoterapötik girişimlerin uygulanması hastalığın seyrineolumlu etki edecektir.Öğe Sosyal Hizmet Bölümü Öğrencilerinin Ruhsal Hastalıklara Yönelik İnançları ve Ruhsal Hastalıklara Yönelik Verilen Teorik Eğitimin Etkileri(2015) KARA, NalanAmaç: Sağlık çalışanlarının ve sağlık çalışanı olmaya aday öğrencilerin ruhsal hastalıklara yönelik inançları olumsuz olabilmektedir. Bu araştırmada, Sosyal Hizmet Bölümü öğrencilerinin ruhsal hastalıklara yönelik inançları ve bu inançlarla ilişkili etkenler ile ruhsal hastalıklara yönelik verilen teorik eğitimin etkilerinin belirlenmesi hedeflenmiştir. Yöntem: Turgut Özal Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü 3. sınıfta öğrenim gören 28 öğrenci, sosyodemografik bilgi formu ve Ruhsal Hastalıklara Yönelik İnançlar Ölçeği (RHYİÖ) ile değerlendirildi. Öğrencilere 14 hafta boyunca, haftada 2 saat, ruhsal hastalıklar hakkında teorik dersler verildi. Dersler bitiminde öğrencilere RHYİÖ tekrar verilerek eğitim sonunda öğrencilerin ruhsal hastalıklara yönelik inançlarındaki değişim incelendi. Bulgular: Öğrencilerin yaş ortalaması 20.8±0.9, %78.6'sı (n=22) kadın, %85.7'si (n=24) hiç psikiyatriste başvurmamış, %60.7'si (n=17) aile/akraba/arkadaş/komşusunda ruhsal hastalık olmadığını bildirmişti. Psikiyatri başvurusu olanlarda RHYİÖ tehlikelilik alt ölçeği puanı, psikiyatri başvurusu olmayanlara göre daha düşüktü, fakat fark anlamlılık sınırında kaldı (p=0.056). Dersler bitiminde, RHYİÖ tehlikelilik alt ölçeği ve toplam RHYİÖ puanı istatistiksel olarak anlamlı düzeyde azaldı (p<0.05). Sonuç: Ruhsal hastalıklara yönelik eğitimin bireylerin ruhsal hastalıklara yönelik inançlarını olumlu yönde etkilediği söylenebilir. Bu nedenle, öncelikle toplumda anahtar role sahip sağlık çalışanlarının bu alanda eğitilmesi, toplumun ruhsal hastalıklara yönelik olumsuz tutumunu değiştirmede ilk adım olabilir. (Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi 2015; 2: 69-77)












