Kıymetli bir eser münasebetiyle

Abstract

Türk tarihçiliğinin en önemli sorunlarından birinin, kendi dışına çıkma konusundaki isteksiz ve yetersiz tavrı olduğu söylenebilir. Oysa kendi üzerine katlanan bu türden bir tarih anlayışı, hem temsil etmekte olduğu bakış açısını görünmez sınırların içine hapseder, hem de anlamak gayreti içerisinde olduğunu deklare ettiği tarihî dönemin bağlamını gerçek anlamda kavrayamaz. Tarih boyunca muhtelif coğrafyalarda muhtelif siyasal ve toplumsal yapılarla irtibat halinde yaşayan Türklerin tarihi, söz konusu siyasal ve toplumsal yapıların tarihi ile birlikte ele alınmalıdır. Bu bakımdan, Türk tarihinin anlaşılabilmesinde örneğin Ermeni, Rus, Bizans, Avrupalı, Fars, Arap vs. toplulukların tarihi büyük önemi hâizdir. Dolayısıyla Türk tarihçiliğinin bütün bu topluluk ya da milletlerin diline ve kültürüne hâkim olan tarihçileri yetiştirebilmesi gerekir. Öte yandan tarihçiliğimizin bu meselede henüz yeterli bir ilerleme kaydetmiş olduğunu söyleyebilmek pek kolay değildir. Değil tarih boyunca Türklerin irtibat halinde olduğu Avrupa’yı oluşturmakta olan alt kültür gruplarının tarihini bilmek, Anadolu coğrafyasında bin yıldır birlikte yaşadığımız Ermeni ya da Süryanî toplulukların, hatta Arapların bile tarihi bizim açımızdan dört başı mamur bir çalışma ve anlama geçmişine henüz sahip değildir.